Maniyerizm Nedir?

0


Maniyerizm akımı Rönesans sonrasında 1520-1580 yılları arasında ortaya çıkmış bir sanat üslubudur. Bu üslup Rönesans’ın getirdiği ideallere ve estetik algısına karşı durmuş kendisinden sonra gelen Barok akımının öncüsü olmuştur. Maniyerizm ibaresi ilk defa Giorgio Vasari tarafından 16. yüzyılda kullanılmıştır. Vasari bu ifadeyi Michelangelo’nun sanat anlayışına özenmek, benzemek anlamında kullanmıştır. Maniera kelimesi de italyanca “tarz ve üslup” anlamı taşımaktadır. Vasari Maniyerizmi Rönesans dönemine göre değersiz görmüştür.


Bu akımda artık idealizasyonun yerini duygular yer almıştır. Anatomik doğruluk kendini özgün tarzlara adım adım bırakmıştır. Bu sayede figürler Rönesans’ın ideal beden-uzuv ölçülerinden uzaklaşılmış daha abartılı ve orantısız bir görünüme kavuşmuştur. Maniyerizm’de bireysel yorumlamalar, serbest duruşlar bu üslubun önemli özelliğidir.


Bu akımın başlangıç ismi olarak Michelangelo ve onun ustalık eserlerinden biri olan Sistine Şapeli görülmektedir. Ressam Michelangelo, Papa II. Julius’un isteğiyle öncelikle 1508-1512 yılları arasında Sistine Şapeli’nin tavanını yaptı. Roma’nın yağmalanmasının ardından ise 1534-1541 yılları arasında bu şapelde Son Yargı sahnesini yaptı.



Sistine Şapelinde bulunan Son Yargı. sahnesinde mavi bir fon önünde deformasyona uğramış uzun vücutlar ve farklı gölge-ışık kullanımı ile Rönesans’ın özelliklerinden sıyrılmış, Maniyerizm’in özelliklerini taşıyan bir kompozisyondur.


Michelangelo ayrıca resim sanatı hakkındaki görüşlerini şu şekilde dile getirmiştir: “Benim gözümde resim ve kabartma heykele yaklaştığı oranda iyidir, değerlidir. Kabartma ve heykel tarzında yapılmış bir çalışma ise; Resim’e yaklaştığı oranda kötü ve değersizdir.’’ 


Boticelli gibi Erken Rönesans Sanatçıları arkaplan desenlerine, çiçeklere, dekoratif unsurlara yer verirken yüksek rönesans sanatçıları desenlere daha az yer vermişlerdir. 


Maniyerist ressamlar hem tuvalleri hem de heykelleri çok sayıda dekoratif unsurla kaplayan ayrıntılı süslemelere olan bu ilgiyi yeniden gözden geçirdiler. Bu konsepti şaşırtıcı yeni seviyelere taşıyan sanatçılardan biri ise bitkilerden, hayvanlardan ve çeşitli nesnelerden insan portreleri yapan ressam Giuseppe Arcimboldo’dur.



Salvador Dali’ye de ilham kaynağı olmuş Giuseppe Arcimboldo’nun mevsim değişikliklerini sebze ve meyvelerden oluşturduğu portrelere yansıtması geniş bir yankı uyandırmıştır. Arcimboldo’nun  “Dört Mevsim” isimli serisinde “İlkbahar” genç bir erkek, “Yaz” genç bir kadın, “Sonbahar” olgun bir erkek, “Kış” yaşlı bir erkek olarak betimlenmiştir. Dört mevsim tablolarında, mevsimlerine göre seçilmiş meyvelerle zamanın akışını çok ilginç bir biçimde betimlemeyi başarmıştır. 


Özet olarak Maniyerist ressamlar, Yüksek Rönesans ressamlarının kullandığı doğal renk paletini terk ettiler ve bunun yerine yapay -ve genellikle gösterişli- tonlar kullandılar. Bu gerçekçi olmayan tonlar, Rönesans’ın zengin renklerini yeni boyutlara taşıyan İtalyan bir sanatçı olan Jacopo da Pontormo’nun çalışmalarında 

özellikle belirgin bir biçimde gözlemlenebilir.


Maniyerizm bir bakıma Rönesans Sanatı’nın bir alt dalı olmasına rağmen bu dönemdeki eserlerin aynı değerde tutulmadığını söyleyebiliriz. Ancak bu değişken tutum sanatın devinimini sağlayarak bizlere başka pencereler açmış ve sanat dünyamızın önemli bir parçası olmuştur.

Alihan Altın


Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)